Tanışmak istemek
10 yaşındaki oğlum Veysel uyanmıştı. Bir an bana baktı. Üzerimde yıpranmış eteğim ve eski hırkamı uzun uzun inceledi. Tam önlüklerine 5 lira koyup kapıdan çıkacakken, “O paraları bize verme annecim. Kendin suretiyle biriktir. Bak, eteğin ve hırkan çok eskimiş. Hem sen kendin suretiyle hiçbir şey almıyorsun, olan paranı da bize veriyorsun” dedi.Veysel yanıma yaklaşıp sessiz sedasız beni izlemeye devam etti. Gözlerindeki endişeyi fark ettim. O an ne söyleyeceğini tam olarak kestiremiyordum. Veysel’in bu tür bir tavır sergilemesi alışılmadık bir durumdu. Her süre neşeli ve hareketli bir çocuktu. Ama bu sabah farklıydı, içinde bir şeylerin değiştiğini hissedebiliyordum. Kapıdan çıkmak üzereydim ki, Veysel’in sesi beni durdurdu. “Annecim, o paraları bize verme,” dedi yavaşça. Sözleri içimi titretti. “Kendin suretiyle biriktir. Bak, eteğin ve hırkan çok eskimiş. Hem sen kendin suretiyle hiçbir şey almıyorsun, olan paranı da bize veriyorsun.” Gözlerim doldu, Veysel’in bu kadar olgun ve düşünceli bir yaklaşım sergilemesi beni hem gururlandırdı hem de duygulandırdı. Ona sıkıca sarıldım, küçük bedenini kollarımın arasında hissetmek bana güç verdi. “Ah Veysel’im,” dedim, “Sizlerin ihtiyaçlarını karşılamak benim en büyük mutluluğum. Sizin suretiyle ne gerekiyorsa yaparım.”