Bir Gün Yine Bakkala Gitmiştim
Güneş, öğleden sonra sıcaklığını biraz olsun kaybetmiş, sokak hafif bir esintiyle serinlemişti. Günlük alışkanlığımdan ödün vermeyerek, küçük mahalle bakkalına doğru yürüdüm. Kapıyı iterek içeri girdiğimde, tanıdık yüz yine tezgâhın arkasındaydı. O yakışıklı genç çırak, her zamanki gibi rafları düzenliyordu. Camdan süzülen gün ışığı, yüzüne vuruyor ve onu adeta bir film sahnesinden çıkmış gibi gösteriyordu. İçimde bir kıpırtı hissettim, kalbim biraz hızlandı. O an, ne alacağımı bile unuttum.
“Merhaba,” dedi o kendine özgü sıcak gülümsemesiyle. Sesi, adeta içimde yankılandı. Bir an duraksadım, sonra kendimi toparlayarak hafifçe gülümsedim. “Merhaba… Şey… Süt alacaktım,” dedim, ama sesim biraz titredi. Kendi kendime kızdım, neden bu kadar heyecanlanıyordum ki?
O sırada, bir şey söyledi ve beni arka tarafa çağırdı. Ne olduğunu tam anlamasam da peşinden gittim. “Evet, evet… Bu iyi,” diye yanıt verdim, ama yüzümün hafif pembeleşmesini saklayamadım. Bunu fark etmiş olacak ki hafifçe gülümsedi. “Başka bir şey ister misiniz?” diye sordu. Bir an tereddüt ettim, gitmek istemiyordum. “Sanırım yok… Ya da, belki bir çikolata?” dedim, farkında olmadan biraz daha fazla kalmak istediğim açıkça belli oluyordu.
Raflara yöneldi ve en sevdiğim markayı uzattı. “Bu çikolatanın hayranı mısınız?” diye sordu, gözlerinde hafif bir merakla. Gülümsedim. “Evet… Ama siz nereden bildiniz?” diye sordum. Hafifçe başını eğdi, “Sık sık alıyorsunuz. Unutulacak bir müşteri değilsiniz,” dedi. Bu sözlerle içimde bir şeyler kıpırdadı. Kalbim bir kez daha hızlandı. Hafifçe teşekkür edip kasaya yöneldim. Söylemek istediğim birçok şey vardı ama cesaret edemedim.